Belgrad kusatmasinin basarisiz bir sekilde sonuçlanmasi üzerine baslayan ve maglubiyetlerle geçen buhranli bir kaç yilin verdigi cesaretle Hiristiyanlar, Osmanlilar'i Avrupa'dan atacaklarina iyice kanaat getirmislerdi. Gerçi Osmanlilar, düsmanin gücünden dolayi Belgrad muhasarasini kaldirmis degillerdi. Bunun sebebi, kalenin çok müstahkem olmasi, uzun süren muhasaranin sebep oldugu salgin hastaliklarin verdigi zayiatti.
Hiristiyan dünyasindaki bu anlayis ve sebep oldugu birlesme, Osmanlilar tarafindan ögrenilmisti. Gerçekten 1439 yilinda Floransa konsilinde Bizans Imparatoru VIII. Ioannis Paleologos'un istirakiyle Sark ve Garp kiliseleri arasinda "Union"un imzalanmasi, Osmanli Devleti'nde büyük bir kaygi ile karsilanmisti. Osmanlilar'daki bu kaygiyi ögrenen Ioannis, Sultan Murad'dan çekindigi için ona elçiler gönderip bu konsilin sadece dinî bir sebebe dayandigini, siyasî bir gayesinin bulunmadigini bildirecektir. Bizans tarihçisi Dukas bu olayi söyle nakl eder:
"Imparator, seyahatten avdeti münasebetiyle Murad'a elçiler gönderdi. Padisaha karsi minnettarligi ile hilesiz dostlugunu arzetti. Zira bazi kimseler, Murad'i imparator aleyhine harekete sevk etmek istemisler ve padisaha "imparator, Frengistan'a gittigi vakit Frenklerle ittifak edip Frenk oldu. Bunlar, denizden ve karadan padisah aleyhine yürüyecekler ve Türkleri Garp vilayetlerinden çikaracaklar" demislerdi. Elçiler ise bu hususta Murad'a izahat vererek imparatorun Italya'ya seyahatinin kendisine arz edildigi gibi olmadigini, kendi dinlerinin akidelerinde (inançlarinda) meydana gelen ihtilaflarin halli için gittigini söylediler. Böylece Padisah'in fikrini tashih ettiler." Bununla beraber daha o zaman Floransa'da Osmanlilar aleyhine denizden ve karadan bir Haçli seferi plâni kararlastirilmisti. Imparatorun mabeyincisi J. Torzello, o zaman söyle yazmakta idi: "Rumeli'nin bahis mevzuu durumu göz önüne alinir ve söyledigim gibi haçli askeri gelirse, Allah'in inayetiyle bir ay içinde her sey halledilmis olacaktir. Rumeli zapt olunduktan sonra bir ay içinde de Arz-i Mukaddes ele geçirilecektir." Gerçekten muasir Türk kaynaklari, Gazavat ve Misir sultanina gönderilen Varna fetihnâmesi, Floransa toplantisini buhranin baslangici olarak kabul ederler.
Bilindigi gibi Sultan Ikinci Murad zamani, Osmanli Macar mücadelesinin baslama dönemidir. Gerçi Sirbistan, Osmanlilar tarafindan feth edilinceye kadar Macarlarla bazi çatismalar olmustu. Fakat genelde Macarlar, Osmanli hareketinin kendi hududlarinin çok uzaginda bulunmasindan dolayi bunu pek önemsemiyorlardi. Fakat Sirbistan'in Osmanlilar'a ilhaki ile Osmanlilar ile Macarlar komsu iki devlet haline gelmislerdi. Bu ana kadar Macar hâkimiyetinde bulunan Erdel (Transilvanya) topraklarina yapilan akinlar hariç tutulacak olursa, buraya girilmemisti. Akin hareketlerinde birçok çarpisma olmussa da bunlar, tam anlamiyla bir fetih ve ilhak degil, fethe zemin hazirlayan harplerdi. Halbuki Belgrad zaptina tesebbüs edilmekle Osmanlilar, artik Macar topraklan için de tehlike olmaya baslamislardi. Bu sebeple iki millet arasinda bir mücadele kaçinilmaz oluyordu. Çünkü Osmanlilar "îlay-i kelimetullah" gayesi ile giristikleri hareketlerini daha ileriye götürmek, Macarlar da buna mani olmak gayesini güdüyorlardi.
Macarlar karsisinda, kayda deger ve maglubiyetle biten çarpismalarin ilki, Mezid Bey komutasinda Transilvanya'ya yapilan akin hareketidir.
30 Zilkade 845 (18 Mart 1442)'de Mezid Bey komutasindaki bir akinci kuvveti, Transilvanya'ya girmisti. Bu birlik, mutad akinlarda bulundugu gibi Sent Imre mevkiinde de büyük bir basari elde ederek Hermanstad kalesini kusatma altina almisti. Bu siralarda tarihlerimizde Yanko denilen Jan Hunyad (Hunyadi Yanos), Macarlarin Osmanlilara karsi olan savaslarinda ilk defa ortaya çikar. Jan Hunyad, Simon de Kemeny ile birlikte muhasara altinda bulunan kalenin imdadina yetisir.
Mezid Bey'in, yersiz gururu yüzünden kaybedildigi anlasilan bu savas hakkinda Hammer su ifadeleri kullanmaktadir: "Mezid Bey, daha önceleri kazandigi basari ile gururlandigindan, anlari karsilamaya yürüdü. Mezid Bey, yigitlikleri ile taninmis seçkin sipahilerine Hunyad'in ati ile tasidigi silahlari tarif ederek onlar hakkinda bilgi vermisti. Sipahiler de Hunyad'i ölü veya diri yakalayip getireceklerine söz vermisti. Casuslari vasitasiyle bunu ögrenmis bulunan Hunyad, atini ve silahlarim Simon de Kemeny ile degistirmisti. Simon, degistirilmis bulunan bu kiyafete aldanmis olan Türklerin hücumuna ugradi. Bu karisiklikta Simon de Kemeny en iyi askerlerinden üç bin kisi ile birlikte yok oldu. Fakat Hunyad'in gücü ve Hermanstad muhafizlarinin bir çikisi, savasin öteki tarafça (Macarlar) kazanilmasina sebep oldu."
Gerçekten, kaynaklarin verdigi bilgiye göre muhasarayi kaldiran Mezid Bey, Hunyad'i karsilar. Siddetli çarpismada Hunyad'in arkadasi Simon üç bin kisi ile maktul düser. Böylece Mezid Bey, galip gelmek üzere iken Hermanstad'daki kusatilmis kuvvetin bir çikis yapip harbe istirak etmesiyle iki ates arasinda kalan akincilar, yanlarinda bulunan esirleri birakmak zorunda kaldiklari gibi yirmi bin sehid vererek maglub olurlar. Bu arada Mezid Bey ile oglu da sehid olur. Elde edilen Türk esirleri vahsiyâne bir iskenceye tabi tutularak Öldürülürler. Hiristiyan dünyasinin kendi dininden olmayanlara karsi sergiledikleri bu vahsiyane hareket, kendi eserlerinde söyle nakl edilir:
"Önden ve arkadan hücuma ugrayan Türkler, arkalarinda tasidiklari esirleri düsmana terk ve yirmi bin ölüyü birakarak kaçmaya basladilar. Mezid Bey ile oglu öldüler. Hunyad, düsmanini takipten dönünce, galipler tarafindan getirilmekte olan esirleri kendisi sofrada bulundugu halde vahsiyâne bir eglence olmak üzere gözleri önünde öldürttü. Macarlarin kayiplari sadece üç bin kadardi. Hunyad, daglar üzerinde Türk baslarindan tepeler yaptirarak Kizil kule geçidinden Alpleri geçip Eflâk'a girdi. Tuna'nin iki yakasindaki memleketleri bütünüyle yakip yikti. Dönüsünde, hemsehrileri kendisini vatan kurtarici olarak karsiladilar. Hunyad, askerleri gibi kendisi de kan içici oldugundan Sirp despotu ve Macaristan'in müttefiki Jorj Brankoviç'e ganimet mallari ile savasta almis oldugu silahlar ve baska seylerle dolu bir araba gönderdi ki, bu araba on atla çekilmekte idi. Mezid Bey ile oglunun baslari da, arabanin tepesinde görülmekte idi. Bu dehset verici ganimetlerin ortasina oturtulmus yasli bir Türk, bunlari Brankoviç'e bizzat sunmak zorunda birakilmisti."
Jan Hunyad'in bu galibiyeti, Avrupa'da büyük bir söhret kazanmasina sebep oldu. Bu maglubiyetin acisini çikarmak ve öcünü almak üzere Osmanli Devleti, ayni senenin Eylül ayinda ikinci bir kuvvet sevkine karar verir. Rumeli Beylerbeyi Hadim Sehabeddin Pasa (Kula Sahin) Anadolu ve Rumeli askerleri ile yeniçerilerin de katildigi bir kuvvetle Silistre üzerinden Eflâk'a girer. Kuvvetine magrur olarak ihtiyatsiz hareket eden Pasa, tecrübeli akinci beylerinin tavsiyelerine kulak asmadigindan, Vlad Drakul ile birlikte hareket eden Jan Hunyad tarafindan Vazag mevkiinde büyük bir bozguna ugrar. Kendi hayatini güçlükle kurtarabilen Kula Sahin Pasa, kaçarak Tuna'yi geçer. Ancak onun bu korkakligi kendisinin derhal beylerbeylikten alinmasina ve yerine Kasim Pasa'nin Rumeli beylerbeyi olmasina sebep olur.
Hiristiyan âlemde, büyük bir sevince vesile olan bu iki galibiyet, Türkler aleyhinde bir Haçli ittifakinin meydana gelmesine sebep olmustu. Papa IV. Eugenius tesviki ile Türkler aleyhinde derhal bir ittifak meydana getirilmisti. Bu ittifaka Macarlar'dan baska Leh, Ulah (Eflâk) ve Sirplarla Alman Imparatorlugu dahilindeki milletler, Fransa ve Belçika gönüllüleri yaninda, Anadolu'da Karamanoglu Ibrahim Bey, dahil olmustu. 22 Temmuz 1443'de Macaristan'in merkezi olan Offen (Budin)'den hareketle Semendire yakininda Tuna'yi geçip Sirbistan'a gelen bu orduya bazi Bulgarlar, Bosnalilar ve Arnavudlar da katiliyorlardi. Sultan Murad'a dost görünmesine ragmen Imparator Ioannis de hem Papa'ya hem de Macar kralina elçiler göndermek suretiyle onlari Türkler aleyhine kiskirtiyordu.
Müttefiklerin basinda Polonya ve Macaristan krali Ladislas ile Jan Hunyad bulunuyorlardi. Macarlara iltica etmis olan Sirp despotu Jorj Brankoviç ile Eflâk Beyi Drakul ve Papa'nin vekili Kardinal Jülyen Cezzarini de bu müttefik Haçli ordusunda yer aliyorlardi. Bu ordu, Sirbistan'i istila ile Krusevac (Alacahisar), Sehirköy ve Nis'i tahrib edip atese verir. 1443 Ekim ayinda Osmanli topraklarina giren Haçlilarla ilk muharebe 3 Kasim 1443'te Morava nehri kenarinda ve Nis civarinda olur. Üç kol halinde muharebeye istirak eden Osmanli ordusu, maglub olarak dört bin esir ve iki bin sehid birakir. Bu harpten önce Haçlilarla is birligi yapip onlarin müttefiki durumuna gelen Karamanoglu Ibrahim Bey, Haçlilarla ayni zamanda harekete geçince Sultan Murad Anadolu'ya geçerek Konya taraflarina gitmis, maglub olan Karamanoglu ile bir anlasma yaptiktan sonra derhal Edirne'ye, oradan da Sofya'ya hareket etmisti. Fakat bu sirada Morava savasi haçlilarca kazanildigi için Sultan Murad, Balkanlarin güneyine çekilmek zorunda kalir. Bulgaristan'a giren Haçlilar, Sofya'yi alirlar. Haçlilarla birlikte hareket eden Bulgarlar, onlara hem süvari kuvveti hem de yiyecek tedariki için yardimda bulunurlar. Osmanli tebeasi olan Bulgar halkinin, Haçlilara bu sekilde yardimlari onlarin daha da güçlenmesine sebep olur. Böylece onlar, Meriç vadisine yol veren Balkan geçitlerine dayanirlar. Karaman seferinden yeni dönmüs olan Sultan Murad, bu istilayi Izladi derbendinde güçlükle durdurabildi. Haçlilarin bu cür'etli yürüyüsü, Osmanli Devleti'ni o kadar agir bir buhran içine sürükledi ki, Türklerin pek yakinda Balkanlar'dan tamamiyla atilacagi her tarafta konusulan genel bir kanaat haline gelmisti. Yanko'nun basarilari, Papa IV. Eugènius tarafindan merasimle kutlaniyordu. Gerçekten de Eylül 1444 yilinda Haçli ordusunun bir kere daha Tuna'yi astigi zaman adi geçen Papa, Türklerin artik tamamen Avrupa'dan atilacagindan süphesinin kalmadigini, durumun böyle bir hal almasindan dolayi sevincini belirtecek kelime bulamadigini yazmakta idi. Çagdas Yunan tarihçisi Chalkokondyles de, simdi Balkanlar'da yerlerinden atilmis birçok yerli senyörün atalarinin topraklarini yeniden elde etmek için acele harekete geçtiklerini görüyor ve hatta "müttefiklerden her biri, Rumeli'nin isgalinden sonra ganimetin hangi parçasini alacagini tasarlamakla mesguldu" der.
Biraz önce de görüldügü gibi Haçlilarla Morava, Izladi ve Yalvaç muharebeleri yapilmis olup Osmanli ordusu zor durumda kalmisti. Tam bu siralarda Haçlilarin müttefiki olan Karamanoglu Ibrahim Bey, uygun zamanin geldigini düsünerek ve firsat bu firsattir diyerek Osmanlilar'la yaptigi antlasmayi bozarak 1444 Ilkbaharinda tekrar Osmanli hududunu geçerek büyük ölçüde istila ve tahriplere baslamisti. Böylece Osmanlilar, Rumeli ve Anadolu'da iki ates arasinda kalmislardi.
Sultan Murad, gerek devam eden maglubiyetler, gerek bir önceki Karaman seferine katilan ve harbin kazanilmasinda faal bir rol oynayan Amasya Sancak Beyi büyük oglu Sehzade Alaeddin'in Amasya'ya döndükten kisa bir müddet sonra vefati, gerekse bu yeni Karaman taarruzu yüzünden bir hayli sikintili anlar yasadi. Iste bu yüzden Sultan Murad, baris yapmayi uygun görmüstü.
Bu karari veren Sultan Murad, Jorj Brankoviç vasitasiyle Macaristan kralina müracaat edip baris teklifinde bulunur. Vladislas bu müracaati kabul ederek Edirne'ye bir heyet gönderir. Burada "Edirne-Segedin" diyebilecegimiz bir baris antlasmasi yapilir. 12 Haziran 1444 (25 Safer 848) tarihinde Edirne'de imzalanan bu antlasmaya göre Sirplardan alinan yerler (Semendire, Kolombaç, Krusevaç, Topliçe taraflan, Leskofça ve Zelenigrad) yine Jorj Brankoviç'e birakilacak, Sirbistan'in tekrar kurulmasi ve despotun Osmanlilar'in yaninda bulunan iki oglunun iadeleri kabul ediliyordu. Buna karsilik Sirp despotu da Osmanlilar'a vergi vermeyi kabul ediyordu. Bundan baska Eflâk, Osmanlilar'a vergi vermekle beraber Macarlarin nüfuzu altinda birakilmakta idi. Sultan Murad, muahedeye sadik kalacagina dair Macar elçileri önünde yemin eder. Bu antlasmanin Macar krali Vladislas tarafindan da tasdiki için Macar elçilik heyeti ile birlikte bir Osmanli heyeti de Macaristan'a gidecekti. Muahede geregince despotun Osmanlilar yaninda bulunan iki oglu da serbest birakilacak ve Izladi muharebesinde esir düsen padisahin enistesi Çandarlizâde Mahmud Çelebi de yetmis bin duka altin kurtulus akçesi (fidye-i necat) karsiliginda serbest birakilacakti. Bundan sonra Türkler ve Macarlar birbirlerinin topraklarina tecavüz etmeyip dostça yasayacaklardi.