Bir ticaret merkezi durumunda bulunan Izmit, Iznik'in fethinden hemen sonra Osmanlilar tarafindan alinmak istenmis ve hatta bir ara elde edilmis ise de sonradan yine Rumlara verilmisti. Osmanli kuvvetleri Iznik'in fethinden bir sene yani 1331 Haziran'indan sonra sehri kusatmislarsa da Bizans Imparatoru UI. Andronikos'un yardima gelmesi üzerine Orhan Bey, Imparatoria anlasarak kusatmayi kaldirmisti. Orhan Bey, bu kusatmadan alti sene sonra (1337) sehri siddetli bir sekilde tekrar kusatti. Bu kusatma üzerine disardan yardim alamayan sehir, teslim olmak zorunda kaldi. Kale muhafazasinda bulunan Paleologos hanedanina mensup Marika, mallarini alarak bir gemi ile Istanbul'a gitti. Izmit'in fethi ile Kocaeli Yarimadasinin tamami Osmanlilarin eline geçmis oluyordu. Orhan Gazi, Izmit ve havalisinin idaresini oglu Süleyman Pasa'ya verdi. Süleyman Pasa'nin halka karsi din ve milliyet farki gözetmeden âdil bir sekilde davranmasi, ve çevrelerinin tamamen Osmanlilar ile kusatilmis olmasindan dolayi civarda bulunan bir çok kale (Tarakli Yenicesi, Göynük, Mudurnu) de birer teslim oldular. Ayni sekilde Izmit Körfezindeki Gemlik, Armutlu gibi mevkiler de Kara Timurtas Bey vâsitasiyle Orhan Bey kuvvetlerinin eline geçmisti.
KARESI BEYLIGI'NIN ILHAKI
1340 yilina kadar Bizans topraklarinda fetih hareketlerine girisip sinirlarini genisleten Osmanli Devleti, fethedilen yerlere dogudan gelen Türkleri yerlestiriyordu. Bununla beraber Bizans topraklarinda genislemekte olan bir Türk devleti için bu kafi degildi. Çünkü Anadolu'da bulunan diger beyliklerin sinirlari, Osmanlilarin dogrudan dogruya bütün Bizansi çevirmesine imkân vermiyordu. Bu sebeple Karesi Beyligi topraklarinin alinmasi gerekiyordu. Bu, Bizanslilara karsi kazanilan zaferlerden daha önemliydi. Zira bu sayede Osmanlilar, Çanakkale'ye kadar gelerek, bogazin güney kiyilarini ellerinde bulunduracaklardi. Bu da ilk firsatta Avrupa'ya geçme imkânini saglayacakti. Böylece Orhan Gazi, Bizans'in taht kavgalarindan istifade edecek ve hatta topraklarina akinlar düzenleyip isgal edebilecekti. Gerçekten de batiya dogru açilip genisleyebilmek için sadece Istanbul Bogazina yaklasmak kâfi degildi. Ayni sekilde Çanakkale Bogazi'na da yaklasmak gerekiyordu. Zira sadece bir taraftan tutulan Marmara ile stratejik güç haline gelmek imkansizdi. Bu küçük iç deniz (Marmara) iki taraftan kiskaç içine alinmaliydi. Ancak bu sayede batiya geçilebilirdi. O dönemde batida Karesi ogullan vardi. Fakat bunlar, Çanakkale Bogazi'nin Asya yakasini elinde bulundurmanin stratejik nimetini takdir edebilecek deha ve imkâna sahip degillerdi. Bu arada Bizans da bütünüyle Güney Marmara'dan çekilmis degildi. Osmanlilar ile Karesiler arasinda Bizans'a ait bazi topraklar vardi. Osmanlilar, 741 (1342) tarihinde Ulubat, Mihaliç ve Kirmasti gibi yerleri Bizans'tan alip feth etmek suretiyle, merkezi Balikesir'de bulunan Karesiogullari Beyligi ile ayni hududlari paylasir oldular.
Bu siralarda Karesi Beyligi'nde çikan bir hadise, Orhan Bey'e Türklerle meskûn bulunan bu topraklarin zaptinda ilk firsati verdi. O zamana kadar Osmanlilar, sadece Bizans'la muharebe etmis ve ülkelerini özellikle Bizans Imparatorlarindan aldiklari yerlerle genisletmislerdi. Ne Osman ne de oglu Orhan, Küçük Asya'da bulunan diger beylere karsi hasmane bir tesebbüste bulunmamislardi.
Osmanli kaynaklarina göre Karesi Beyi'nin ölümünden sonra yerine oglu Demirhan geçmisti. Fakat kardesi Dursun Bey, buna muhalefet ederek veya biraderi tarafindan öldürülmekten korkarak Osmanlilara iltica etmisti. Beyligin basina geçen Demirhan'in fena ve kötü hareketlerinden dolayi Karesi ileri gelenleri (ümera), Haci Ilbeyi vasitasiyle Orhan Bey'in sarayinda bulunan Dursun Bey'i hükümdar olmak için tesvik ederler. O da Osmanli hükümdari Orhan Gazi'ye Balikesir, Aydincik ve Bergama'yi verme teklifinde bulunur. Kendisi de Truva mintikasindaki Kizilca Tuzla ile Bayramiç gibi yerlerde hükümdarligini sürdürecekti. Bu teklif ile Orhan Bey'i tahrik ve tesvik eden Dursun Bey, büyük bir ihtimalle 1345 yilinda meydana gelen Karesi seferine Orhan Bey'le birlikte istirak eder. Balikesir üzerine yürüyen Orhan'in gelisini haber alan Demirhan, Bergama kalesine siginir. Bu arada Balikesir ümerasi basta Haci Ilbeyi oldugu halde Evrenos, Ece Halil ve Gazi Fazil Bey'ler, Orhan Bey'i karsilarlar. Orhan Gazi, iki kardesi baristirmak için Dursun Bey'i Haci Ilbeyi ile beraber Bergama kalesine gönderir. Bunlar kale önüne gelip görüsmek isterler. Fakat kaleden atilan bir okla Dursun Bey maktul düser. Bundan çok müteessir olan Orhan Gazi, Bergama'ya gelip kaleyi muhasara eder. Halkin israrina dayanamayan Karesi Bey'i kaleden çikip Orhan Gazi'ye teslim olmak zorunda kalir. Bundan sonra Bursa'ya getirilen Demirhan gelisinden iki sene sonra Yumrucak (taun, veba) hastaligindan vefat eder.
Böylece Karesi Beyligi'ne ait olan Balikesir, Manyas, Kapidagi ve Edincik gibi sehirler Osmanli topragina ilhak olunur. Karesi Beyligi'nden birçok sahil bölgesinin Osmanlilara geçmesi ile Rumeli'ye geçis kolaylasir. Bu ilhakin Orhan Bey bakimindan önemli bir yönü de bu beylige tabi degerli komutan ve emirlerin Osmanli hizmetine girmis olmalaridir. Biraz önce isimlerinden bahs edilen ve Çanakkale bogazi ile çevresini çok iyi taniyan bu degerli komutanlar sayesinde Rumeli fetihleri kolaylasmisti. Zira bunlar denizciligi de iyi biliyorlardi. Osmanlilar, Haci Ilbeyi, Ece Halil, Gazi Fazil Bey ve Evrenos Bey gibi askerî ve idarî bakimindan yönetici olacak durumdaki bu insanlardan istifade edip bilgilerinden yararlanmislardir.
Karesi Beyligi'nin ilhakindan sonra uzun bir müddet önemli sayilabilecek bir fetih hareketine girisilmedigi anlasilmaktadir. Hammer bu sessizligin sebebi ve bu konudaki yanlis degerlendirmeler hakkinda asagidaki ifadelerle bir gerçege parmak basarak söyle der:
"Karesi'nin fethinden sonra yirmi sene zarfinda Osmanli ülkesi yeni ve önemli bir fetih ile genislemedi. Bununla beraber tarihçilerin buradaki derin sessizlikleri, Bizanslilarin zannettigi gibi devamli kayiplarin ve bozgunluklarin bir soncu degildir. Aksine, bu dinlenme çaginda, Alaeddin (ulemadan)'in akillica görüsleri ile kurulan yeni ordunun tam ve disiplinli bir düzene sokulmasi, içerde güvenlik durumunun sarsilmaz sekilde saglanmasi gibi isleri gelistirdi. Bu ifadelerin gerçek sahidi ise Karesi bölgesinin fethinden sonra insasina baslanan câmi, medrese, imâret ve kervansaray gibi büyük binalardir. Nitekim, Orhan'in dindarligi sebebiyle meydana gelen bu müesseseler, (bes sene önce ilk medrese ve imâretin tesis olundugu) Iznik'teki müesseselerle kisa zamanda rekabet edip boy ölçüsebilecek duruma geldiler."
îleride daha genis bir sekilde ele alinacagi gibi Osmanli Devleti'nin ilk teskilâti, Orhan Gazi zamaninda kurulmustu. Bursa ve Iznik'in zapt edilmesi, Osmanli Beyligi'nin ilk devir tarihinde önemli hâdiseler olarak mütalaa edilebilir. Orhan Gazi Beyligi'nin hududlari, artik devamli olarak genisliyordu. Yeni müesseseler ile saglam temellerin atilmasi bu siyasî varliga ve birlige bir hayatiyet saglayacakti. Zira bu beylik, yavas yavas eski asiret usûl ve kaidelerinden ayrilmak zorunda idi. Ancak bu sayede modern bir devlet olma özelligini kazanabilirdi. Bu sebeple devlet, idarî sahada adalet, askerî sahada da yeni bir sistem ve teskilât meydana getirmek ihtiyacini hissetmeye basladi. Bu konularda ulema sinifindan gelmis olan vezir Alaeddin Pasa ile Bursa kadisi Cendereli (Çandarli) Kara Halil faaliyetlerde bulundular.
Osmanli Devleti'nin mucizeli bir sür'atle yükselis ve inkisafini bir yandan tarihî halet ve gerçeklerde, bir yandan da Islâmî prensiplerin adalet, insaf ve dinamizmine gösterilen sadakat ve saygida aramak icab eder.
Onun için de, devletin kurulus ve yükselis hadisesini fikirden aksiyona çeviren ve kuvvetler birligini vücuda getiren faaliyetin sirrini, bu faaliyete istirak eden din, ilim, hukuk ve idare otoritelerinin kollektif idealizmi ile izah, isabetli bir inanis olsa gerekir.
Orhan Gazi, Mevlânâ Sinan, Dursun Fakih, Davud Kayserî ve Taceddin Kürdî gibi büyük âlimler; Akça Koca, Konur Alp, Abdurrahman Gazi gibi seçme yigitler; Taptuk Emre, Gülsehrî gibi mutasavvif sairler; Abdal Musa, Abdal Murad, Doglu Baba, Geyikli Baba, Ahi Evren, Ahi Semseddin gibi ululara, çevresinde yer vermekle gerek devleti, gerek hükümdarlik makamini bir idealist üreticiler zümresine dayamis oluyordu.
Gerçekten, seneler süren ve Osmanlilari bir hayli yoran cenklerden sonra orduyu, idareyi ve cemiyeti mayalayip yoguran manevî temsilcilerin fetih tarihindeki hikâyeleri, Asikpasazâde, Nesrî ve Ibn Kemâl gibi kaynaklarda anlatilir. Biz bu ulularin hizmet ve hikâyelerine örnek olmasi bakimindan Asikpasazâde tarihindeki bir rivayeti nakl etmekle yetinmek istiyoruz. Olay, Âsikpasazâde'nin dilinden söyle ifade edilir:
"Hele simdi görelim Orhan Gazi Bursa'da neyler: Devletle geldi imâret yapti. Vilâyetin dervislerini teftis eylemeye basladi. Inegöl yöresinde Kesis Dagi (Uludag)'nin arasinda bir nice dervis gelmisti. Anda makam tutmuslardi. Bu dervislerden biri ayrilir varir dagda geyiciklerle yürür ve ol Turgud Alp âni sever. Orhan Gazi'ye adam gönderdi kim benim köylerim yaninda bir dervis daim ânin yanina gelir. Âninla musahabet eder. Turgut Alp pir olmustu (yaslanmisti). Geldi mukim oldu. Hayli mübarek dervistir dedi. Orhan Gazi eydür: Aceb kimin mürididir? Eydür: Sorun kendinden der. Geldiler sordular. Eydür: "Baba Ilyas müridiyim" der. "Seyyid Ebu'l-Vefa tarikatindanim" dedi. Emr etti kim getirin dedi. Geldiler davet ettiler, gelmedi. Dervis dahi haber gönderdi kim sakin gelmesin. Orhan Gazi'ye haber verdiler. Orhan Gazi yine haber gönderdi kim niçin gelmez. Veya beni niçin komaz anda varmaya. Cevab verdi kim dervisler göz ehli olur. Gözetirler dahi vaktinde varirlar kim dualari makbul olur.
Bir nice günden sonra bir kavak agacini omuzuna kodu. Dogru Bursa'nin hisarina geldi, padisahin hisarina (sarayina) girdi. Gördüler, Han'a haber verdiler. Ol dervis geldi bir agaç dahi getirdi, kapida dikiyor. Orhan Gazi çikti gördü tamam dikmis. Dahi sormadin, Han'a eydür teberrükümüz oldukça dervislerin duasi makbuldur dedi. Hemandem dua etti, durmadi geri mekânina vardi.
Kavak agaci simdi dahi vardir (Asikpasazâde zamani). Orhan Gazi dahi dervisin mekanina vardi. (Ey) Dervis bu Inegöl nevahisi senin olsun dedi. Dervis eydür: Mülk ve mal Hakk (Allah)'indir, ehline verir biz ânin ehli degiliz, der. Sordular: Ehli kimdir? Ayudtu: Hak Teâlâ dünya mülkünü sizin gibi Hanlara ismarladi. Kullari birbirleri ile mesalihin görsün deyü. Orhan Gazi eydür: Dervis! Nola benden su sözü kabul etsen. Dervis eydür:
Sol karsiki tepecikten bericigi dervislerin havlicigi olsun dedi. Orhan Gazi dahi bu sözü dua aldi yine mekânina gitti."
Kendisiyle görüsmek isteyen hükümdardan köse bucak kaçan, ne onun yanina varmaya yanasan, ne de onu kendi mekânina isteyen büyük istigna, iç zenginligi, ezeli tokluk ve gönül saltanati. Ne malda gözü var, ne mülke tamah düsürmüs. Gazi Hünkâr: "Sol Inegöl nevahisini al senin olsun" deyince "biz onun ehli degiliz" diyor. Beyin israrlari karsisinda ufku göstererek "Su tepecikten bericigi dervislerin avlucugu olsun" diyor. Sirtladigi fidani hünkarin bahçesine dikmekle de, Allah'in, mülk ve mali kendilerine ismarladigi han ve hükümdarlara yardimci ve destek oldugunu açiklamak istiyor.
Âsikpasazâde sözlerine devamla söyle der: "Orhan Gazi o dervisin üzerine kubbe yapti. Yaninda tekye yapti. Bir de Cuma mescidi yapti. Simdiki vakitte onarilip bes vakitte padisahin ruhuna dua ederler. O zâviyeye "Geyikli Baba Tekkesi" derler."
Devletin kurulus hamurunda mayasi bulunan tasavvuf erbabi ile Orhan Gazi'nin ilgi ve münasebetlerini anlatan Hammer, Orhan'in bu konuda babasini örnek aldigini söyleyerek su sekilde fikrini beyan eder:
Orhan, Dervis Turud ile Kumral Abdal için tekke insa eden babasina uyarak Geyikli Baba'ya uygun bir zâviye bina ettirdi. Pek çok ziyaretçisi bulunan bu zâviye, Uludag'in eteginde ve sehrin dogu taraflarinda idi. Adi geçen dagin yüksek bir yerinde ve Gökpinari denilen yerde Doglu Baba'nin türbesi bulunur. Sehrin kapilarinda ve Uludag'in zirvesinden dogan Alisir Irmagi kenarinda Horasan'da dogmus olan Dervis Abdal Murad'in tekkesi, batida ve Kaplica yakininda Abdal Musa'nin tekke ve mezari bulunmaktadir. Bu iki baba, Bursa muharebesinde iki Abdal veya iki aziz kisi ile Sultan Orhan'a refakat ederek, gerek dualari gerekse kerametleri ile neticenin kisa zamanda alinmasina vesile olmuslardir. Bursa fatihi (Orhan Gazi), bu insanlarin civarlarinda medfun bulunduklari birçok zâviyenin insasiyle onlara karsi minnettarligini ebedîlestirmistir.
Bu iki muttaki zatin (Geyikli ve Doglu Baba) isimleri, onlarin tabiat ve ahlâklarini çok güzel izah etmektedir. Bunlardan ilki geyiklerle birlikte yasadigi, digerinin de sadece yogurt yiyerek hayatini sürdürdügünü göstermektedir.
Rivayete göre Geyikli Baba muhasara ordusunun önünde elinde altmis okkalik bir kiliçla bir ceylana binmis olarak harb etmistir. Abdal Murad'in, dört arsin uzunlugundaki agaç kilicindan baska bir silahi olmadigi halde hayrete deger yigitlikler gösterdigi de söylenir. Abdal Musa da pamuk ile ates toplamistir.
Geyikli Baba Hoy'da dogmus, Osman zamaninda kerameti ile söhret bulmustu. Bu zat, daima tasavvufu vecd içinde yasar ve Uludag'da ormanlar arasinda geyiklerle birlikte günlerini geçirirmis. Orhan çagirmadikça oradan inmezmis.
Rivayete göre yine bir gün geyige binmis ve omuzunda bir çinar dali bulundugu halde sultanin sarayina gelir. Devletin bahtliligina bir isaret ve belirti olmak üzere fidani bahçeye diker. Osmanli Devleti'nin, bu agaç gibi kök salarak dallarini uzaklara ulastiracagini ve göklere kadar yükselecegini söyler. Bu ve benzeri rivayetler, toplumun maserî vicdaninda bir karsilik (makes)bulmus olacak ki, sosyal bir vak'a olarak günümüze kadar uzantisi devam etmektedir.