Nüfusun devamlı yaşadığı sahayı, kişisel, aileler veya gruplar halinde terk edip, geçici veya sürekli yaşamak amacıyla bir başka yere gitmesine "göç", söz konusu nüfusa ise "göçmen" denilir. Belirli bir zaman biriminde nüfusa göç ile katılan ve nüfusu terk eden kişiler arasındaki farkın nüfustaki 100 kişiye oranlanmış miktarına ise net göç oranı adı verilmekte ve;
formülüyle hesaplanmaktadır.
Tahmin edilebileceği gibi net göç oranının negatif olması, sahanın göç verdiğine, pozitif olması ise aldığına işaret eder.Önemli nüfus parametrelerinden biri olan göç hareketi, de
ğişik sosyal, siyasi ve ekonomik nedenlerden kaynaklanmakta ve tarih öncesi dönemlere kadar dayanmaktadır. Bu nedenle göç hareketlerini çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür.
Ancak biz burada ülkemiz açısından göç hareketlerini çoğu kez yapıldığı gibi "iç göçler" ve "dış göçler" başlıkları altında ele alacağız.
1. İç Göçler
Türkiye'deki iç göçler sürekli ve mevsimlik olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
1.1. Sürekli Göçler
Ülkemizdeki iç göç hareketini;
• Kırdan > şehire
• Kırdan > kıra
• Şehirden > şehire • Şehirden > kıraolmak üzere dört grup alt
ında ele almak mümkündür. Ancak hemen tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de nüfus akımının ağırlığı kırdan şehire doğrudur. Ülke içi göç hareketinde 1950'lerde başlayıp, 1960'lı yıllarda hızlanan kırdan şehire göç olgusu, önemli bir demografik olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Kırdan şehire yönelen göç, önceleri itici bir güç olarak kabul edilmiştir. Yıllar ilerledikçe şehirlerdeki işgücü arzının yeterli olamaması önemli bir sorun haline gelmiş ve bunun üzerine göçü önlemeye yönelik nüfus politikaları oluşturulmaya çalışılmıştır.Ülkemizdeki göç olgusundaki gelişmeleri 1950'den günümüze kadar şu şekilde yorumlayabiliriz: • 1950-1955 döneminde, bölge dışına en çok göç veren illerin Karadeniz Bölgesinde yer aldığı tesbit edilmiştir. Doğu ve Güneydoğu hem daha az göç vermiş, hem de göçün yönü bölge içi şehirlere doğru olmuştur. İstanbul bu dönemde tüm Türkiye için cazibe merkezidir. Ankara ise daha ziyade Doğu ve İç Anadolu çıkışlı göçlere sahne olmuştur.
• 1955-1960'da Karadeniz en fazla göç veren bölge olma özelliğini korumuş, buna karşılık Ankara göç alma oranı bakımından İstanbul'u geçmiştir.
• 1960-1965 yılları arasının karakteristiği daha önce adı geçen çekim merkezlerine Kocaeli'nin de eklenmesidir. • 1965-1970 döneminde İstanbul ilindeki göçle gelmiş nüfusun oranı toplam il nüfusunun %21'ine ulaşmıştır. Bu değerler Ankara için %12, İzmir için %8'dir.
Bu dönemde Kayseri, Gaziantep, Konya, Erzurum ve Elazığ önemli oranda göç çeken iller sınıfına dahil olmuşlardır. En fazla göç veren bölgeler ise Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu'dur.
• 1970-1975 yılları arasında ise İstanbul, Kocaeli ve Bursa uzun mesafeli göç alan iller konumuna gelmişlerdir.
• 1975-1980 döneminde Karadeniz artık en fazla göç veren bölge olma özelliğini yitirmiş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ön plana çıkmıştır. İstanbul yine nüfus hareketlerinin odak merkezidir. Ancak Kocaeli oran bakımından İstanbul'u geçmiştir. • 1980-1985 yılları arasında ülkemiz içinde göç eden nüfus miktarının mutlak değer olarak olmasa da oran itibari ile azaldığını görüyoruz. Göç alan ve veren illerin dağılışı ise bu dönemde pek değişmemiştir.
• 1985 yılından itibaren ise Akdeniz ve Ege sahillerindeki hemen tüm kıyı şehirlerinin turizmin gelişmesi ile paralel olarak ciddi oranda göç aldıklarını görüyoruz. Bu 5 yıllık dönemde İstanbul, Kocaeli, Antalya, İçel, Ankara, Bilecik, Bursa ve İzmir illerinin toplam nüfuslarının %10'dan fazlasını göçmen olarak aldıkları buna karşılık hemen tüm Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu illeri ile birlikte Orta Anadolu'da Kırşehir ve Çankırı, Trakya'da da Kırklareli'nin nüfuslarının %12'den fazlasını kaybettiklerini anlıyoruz. • 1990'lı yıllardan itibaren ise göç olgusunun küçük oranda da olsa yön değiştirebildiğine ve özellikle yaşlı nüfusun büyük şehirlerden daha sakin ve az nüfuslu sahil yerleşmelerine göç ettiğine tanık oluyoruz.
İç göçler konusunda bu tesbitleri yaptıktan sonra, genel bir değerlendirme ile kırdan şehire doğru olan nüfus hareketlerinin halen süregeldiğini ve kırsal alandaki yaşam şartlarında önemli ölçüde düzelme sağlanamadığı takdirde, önümüzdeki yıllarda da göçün devam edeceğini söyleyebiliriz. Göç hareketini kısa sürede durdurmak mümkün olmadığına göre, hiç olmazsa göç veren bölgelerdeki sanayi ve hizmet sektörlerinin yoğunlaştığı merkezleri destekleyerek, göçlerin yönlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
1.2. Mevsimlik Göçler
Türkiye'de mevsimlik yer değiştirmeler de oldukça yaygın olup, bu tür nüfus hareketini 3 grup altında incelemek mümkündür.
• Ekonomik faaliyetin göçebe hayvancılık olmasından kaynaklanan göç hareketleri:Bu hareket, Doğu Anadolu ve Toros dağlık kütlesinde görülen, sadece hayvansal ürünlerle geçinen yörüklerin, aşiretlerin dağ otlaklarından faydalanmak üzere yazın dağların yüksek kısımlarına, kışın ise alçak sahalara hayvanları ile birlikte geçici olarak göç etmesiyle gerçekleşir. Örneğin kış aylarını Çukurova'da geçiren konar-göçer yörük obaları, yazın Uzunyayla ve Bozok yaylalarına, kışı Antalya ovasında geçirenler ise yaz aylarında göller yöresinin yüksek sahalarına kadar uzanırlar.
• Yaylacılık faaliyetleri ile ilgili nüfus hareketleri: Kısaca yazın çıkılıp ikamet olunan, yüksek ve serin yer veya dağların üstündeki ikametgah olarak tarif edilen yaylalar, ülkemiz kır hayatında son derece önemli işleve sahiptirler. Yaylacılık faaliyetlerine değişik şekillerde de olsa yurdumuzun hemen her bölgesinde rastlanır. Ancak en yoğun olarak görüldüğü yerler arasında Doğu Anadolu Bölgesi, Doğu ve Orta Karadeniz bölümleri; Köroğlu, Ilgaz dağları ve Torosları sayabiliriz. • Tarım işçilerinin mevsimlik göçleri: Bu hareket, belirli birkaç yöremizde bazı tarımsal ürünlerin hasat mevsiminde tarım işçilerinin yer değiştirmeleri ile ilgilidir. En belirgin olarak Çukurova'da görülür. Pamuğun toplanma döneminde özellikle Güneydoğu Anadolu'dan buraya gelen aileler, pamuk ve diğer tarımsal işlerde çalışıp, daha sonra kendi ikametgahlarına dönerler. Pamuk hasatı zamanında Ege Bölgesinde de benzer bir hareket görülür. Doğu Karadeniz bölümü ile çay toplama zamanlarında mevsimlik işçi göçlerine sahne olur. Ancak Ege ve Doğu Karadeniz'deki mevsimlik göç hareketlerinin siası Çukurova'ya oranla daha dardır.
1.3. İç Göçlerin Nedenleri ve Göç Eden Nüfusun Bazı Özellikleri
Ülkemizde iç göç hareketinin çok değişik nedenleri vardır. Buna rağmen söz konusu nüfus hareketlerinin ana nedenleri şunlardır:
• Hızlı nüfus artışı
• Tarım topraklarının miras yolu ile parçalanması
• Erozyon nedeni ile toprakların veriminin düşmesi
• Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden daha fazla yararlanma arzusu • Huzursuz ortam
• İş sahasını büyütme isteği
Diğer yandan, Türkiye'de göç eden nüfusun bazı özellikleri ise şöyledir;
• Çoğunlukla okur-yazar genç nüfus göç etmektedir. Kırsal sahadaki yüksek öğrenim görmüş gençlerin de büyük bir bölümü sanayileşmiş bölge ve şehirleri tercih etmektedir.
• Göç edenlerin önemli bir yüzdesinin erkek olduğu ve gittikleri yerde çoğunun imalat ve hizmet sektöründe istihdam edildikleri görülmektedir. • Kırsal alandan göç edenlerin önce yakın mesafedeki kasaba ve şehirlere ve oradan da daha büyük şehirlere göç ettikleri tesbit edilmiştir. Örneğin; Doğu Karadeniz çıkışlı göçmenler genellikle Samsun ve Zonguldak'da bir süre çalıştıktan sonra İstanbul'a gitmektedir.Sonuçta; göç veren illerin topraklar
ı, göç alan illere göre daha küçük ve parçalı olup erozyon nedeni ile verimsizleşmiş durumdadır. Buna karşılık iç göç büyük şehirlerin sağlıksız sir şekilde büyümesine, gecekondu halkalarının genişlemesine, altyapı sorunlarının hızla artmasına neden olmaktadır. Kırsal alandan göç edenlerin nisbeten eğitimli ve genç olması, kırlar için gerekli insan potansiyelinin kaybı anlamındadır. Nitekim, göç veren sahalarda, geride kalan nüfusun çoğunlukla yaşlı ve çocuklar ile eğitim seviyesi düşük kişilerden oluştuğu bir gerçektir.
2. Dış Göçler
Bu konuyu "dış ülkelerden Türkiye'ye" ve "Türkiye'den dış ülkelere" olmak üzere ikiye ayırarak incelemek daha uygundur. Çünkü Anadolu, yüzyıllardan beri dıştan göç almaya devam ederken, yakın yıllardan başlamak üzere dışarıya da göç vermeye başlamıştır.
2.1. Dış ülkelerden Türkiye'ye Yönelik Göçler
Geniş bir arazi parçasına hükmeden Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme döneminde arazi kaybetmeye başlaması ile birlikte kaybedilen bu yerlerden Osmanlı İdaresi altında kalan bölgelere, İmparatorluğun son dönemlerinde ise Anadolu'ya doğru devamlı bir göç hareketi süregelmiştir. Anadolu'ya yönelen bu göç hareketi Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Yapılan araştırmalar, Anadolu'ya yönelik toplu ilk göç hareketlerinin 1768 Osmanlı-Rus Savaşı ve sonrası imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) arasında geçen süre içerisinde başladığını göstermektedir. Daha sonraları Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan'ın bağımsız devletler olmaları, Anadolu'ya nüfus göçünü hızlandırmıştır.Hızı zayıflamış olmasına rağmen bugün de devam etmektedir. 1771-1989 yılları arasını kapsayan kabaca son 200 yıl içinde Anadolu'ya gelen göçmen sayısı 7,8 milyonu aşar. Bu kitlenin yaklaşık 2,2 milyonu Cumhuriyetin ilanından sonra gelenlerdir. Söz konusu göçmenlerin %96'sının çıkış yeri Yunanistan, Bulgaristan, Eski Yugoslavya ve Romanya gibi dört Balkan ülkesidir.Dıştan Anadolu'ya yönelmiş göçlerin ana nedeni maalesef "zorunlu göç ettirme" esasına dayanır. Örneğin 1792 Yaş Antlaşması ile Kırım'ı işgal eden Çarlık Rusya'sı, Kırım Türkleri'ni zorunlu olarak göç ettirmiştir. Yine 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Kafkasya ve Balkanlarda Rus Ordularının baskısından kaçan önemli bir nüfus kitlesi Anadolu'ya sığınmıştır. Benzer şekilde Yunanistan ve Bulgaristan'ın Türk nüfusuna uyguladığı sistemli baskılar da Anadolu'ya yönelen göçlerin ana nedenidir. Göçlerin nedenleri arasında az da olsa "değiştirme yoluyla göç" olayı diğer bir faktördür. Örneğin Lozan Barışı uyarınca Ege Adaları ve Makedonya'dan yaklaşık 400.000 kişilik bir nüfus Anadolu'ya alınmış, buna karşılık Doğu Karadeniz ve Trakya'daki Rumların hemen tamamı (İstanbul'dakiler hariç tutulmuştur) olan 150.000 kişi Yunanistan'a gönderilmiştir. Balkan ülkelerinin dışında daha az da olsa zaman zaman Orta Asya, Kıbrıs, Eski Sovyetler Birliği gibi değişik bölgelerden de Anadolu'ya göçler olmuştur. Örneğin 1979'da Sovyetler'in Afganistan'ı işgalinden sonra Pakistan'a sığınan 4350 kişi 1986 yılında Türkiye'ye getirilerek yerleştirilmiştir.
Türkiye ayrıca, çeşitli anlaşmazlıklara sahne olan komşu ülkelerde yaşayan toplumlar için de zaman zaman sığınılacak bir ülke olarak değerlendirilmiştir. Nitekim İran da şahlık rejiminin bitmesinin ardından, İran-Irak savaşı esnasında ve Körfez Savaşı'ndan hemen sonra yüzbinlerle ifade edilebilen nüfus kitleleri sınırlarımız içinde ikamet ettirilmişler ve her türlü ihtiyaçları karşılanmıştır. Söz konusu toplulukların önemli bölümü daha sonra geri dönmüşlerdir.
2.2. Türkiye'den Dış Ülkelere Göçler
Türkiye'den yurt dışına yönelen nüfus göçü şüphesiz temelde ekonomik nedenlere dayanır ve bir anlamda "işgücü göçü" olarak nitelendirilebilir. Nedeni ülkemizde çalışma çağındaki nüfusa yeterince istihdam alanları açılamayışıdır. Genel bir değerlendirme ile yurt dışına işçi gönderilmesinde iki ayrı safhanın ortaya çıktığı söylenebilir. Birinci dönem, 1961-74 yıllarını içine alır ki, bu dönemde yurt dışına gönderilen 810.498 kişinin %97.5'i Avrupa ülkelerine gitmiştir. 1975-89 arasındaki ikinci devrede ise göç eden toplam 538.189 işçinin %92.3'ü Arap ülkelerine yönelmiştir.Toplam olarak 1961-89 aras
ındaki 29 yılda dış ülkelere giden nüfus miktarı 1.348.687'dir. Bunun %48.8'i Almanya'ya, %18.8'i Suudi Arabistan'a, %14.8'i Libya'ya ve %4.2'si Fransa'ya yerleşmiştir. Şüphesiz Türkiye dışında bulunan Türk vatandaşları sadece işçilerden ibaret değildir. Yurt dışına giden işçiler bir süre sonra ailelerini çağırmışlar, evlenmeler ve yeni doğumlar olmuş ve böylece yurt dışındaki Türk vatandaşı sayısı süratle artmıştır. D.P.T.'nin bir araştırmasına göre 1989'da ülkemiz dışındaki 2.404.030 Türk vatandaşının ancak %42'sini işçiler meydana getirmektedir.
Cumhuriyet döneminde az da olsa ekonomik amaçların dışında da yurt dışına yönelen göçler vardır. Daha önce de bahsedildiği gibi Lozan Barış Antlaşması gereğince 150.000'e yakın Rum 1923-1927 yılları arasında Yunanistan'a göç etmiştir. Yine 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasını takip eden yıllarda 35.000 kadar Musevi Türkiye'yi terederek İsrail'e gitmiştir. Bunların dışında 1923 sonrasında 9.000'e yakın kişi çeşitli sebeplerden dolayı Türkiye dışına göç etmişlerdir.
Özet
Türkiye, nüfus artış hızı dünya ortalamasının üzerinde olan bir ülkedir. Bu durum ekonomimize de etki eder. Çünkü hızla artan nüfusumuza aynı hızla kaynak yaratma zorunluluğu vardır. Kaynak temininin dışında tarım alanlarının yerleşime açılması, gecekondulaşma ve çeşitli çevre problemlerini de beraberinde getirmektedir. Ancak nüfusumuz aynı zamanda bir siyasi güçtür ve artış hızını hızla ve yapay yollardan düşürmenin de bir takım sakıncaları vardır. O halde, her türlü nüfus planlamalarında konunun stratejik önemi gözönünde bulundurulmalıdır.